Düşünce Tarlası

6 Ekim 2008 Pazartesi


Sen Geçerken Bu Sokaktan

Aşk unutulur mu acep?.
….

Çay ocağın sokağa taşan taburelerinde oturup kitap okumayı severim. Bakmayın okur yazar görünmek hevesime o da vardır elbet ama bir talebelik alışkanlığıdır bu benimkisi. Parasız günlerin hatırasına sarılmaktır…

Bazen düşünüyorum acaba orada oturunca tanıdıklara mı rastlayacağımı mı sanıyorum? Yahut da birinin ben hatırlayacağını? “Sen serseri günlerinde de burada oturmaz mıydın?” diye sormasını?..

Her havanın ayrı güzelliği vardır burada… Sıcaklarda caddenin insan esintisi serinletir gönlümü. Güz serinliğinde insan sokulganlığıyla ısınır içim… Severim, karıkocaların kol kola girip birbirlerine sokularak yürümesini öyle havalarda…

Hani zaman geçer, ümitler söner diye düşünebilir insan ama, ümit değil mi bizi hayata bağlayan? Hiç gelmeyecek tanıdıkların kahkahaları sanki rüzgârla savrulur hâlâ. . Bu bile kımıldatır içimi. Ben kitapları aslında onarlın hayaline okurum. Şiirleri onlar için mırıldanırım. Herkesin itikadı kendine ben de bilirim ki dostlar muhakkak işitir sesimi, soluğumu, şiirin kımıltısını…

Gene öyle içim usul usul kaynarken gök altın sarısı bir güz parlaklığıyla akşama dönüyordu… Karşı dükkânda bir kıpırtı kaptı gözüm. Kapın hemen yanındaki yeni çıkanlar rafında bir kıpırtı. Bir dik duruş, kararlı bir tutuş, bir beyaz berenin altından omuzlara dökülen, içinde çokça gümüşlü altın saçlar… Neredeyse hastalıklı bir solgunluk, bu tende ziyadesiyle melûl o iri gözler…

Ellerini bir türlü hatırlayamıyordum ki kıyaslayayım…
….

Düşün ki ilk gençlik çağlarındasın…. Memleketinden uzaktasın, yaralısın… O yaşın yarası olmaz sanmayasın…

Düşün ki her şarkıyı onun için dinliyorsun, her türküyü onun için söylüyorsun. Düşün ki en mutlu anların, seni sevmediğini bilsen de yüzüne bakıp da güldüğü anlardır… Yol boyunca dizili kötü, kör lâmbaların ışıkları sulandırırken geceyi… Başı öne eğik de olsa dik, emin yürüyüşünü görmektir sana güç veren…

….

Bardağı koydum usulca sehpaya. Niye usulca koydum, onu da anlayamadım. Kim düşünür böyle bir zamanda bardağı? İhtiyarlık mıdır bu ?

Dükkânda az ötede durdum ben de, kitaplara bakar gibi yaptım. Beni fark etsin mi etmesin mi bilemedim. Fark etse ne söylerdim? Kitaplara bakar gibi yaklaştım yavaşça.. Burnuma bir sabun kokusu çarptı. Ne tanıdıktı Allah’ım o koku! Nefes almaktan utandım bir an… Saçlarının matlığı içimi ezdi.Parmaklarının boş olup olmadığını göremiyordum, gene utandım… Gönlünün boşluğundan medet umduğum için.

Belki seslenseydim ona… Gülümseyerek bakacaktı bana, hatırlayınca apaydınlık olacaktı solgun yüzü… Hatta belki sarılacaktı boynuma, sakınmasız, sımsıcak

Belki yılların yüklerinden bir yük gibi görecekti…

Belki sırf kasiyerle konuşmasından, sürekli müşteri olduğunu anladığım için yanaşmadım ona… Onu yine kötü, kör lâmbaların ışığında yürürken seyretmek, gittiği yere salimen vardığını görmek için beklediğim gibi beklemek istedim.

…..

Aşk unutulur mu acep?.

2 Comments:

  • Galiba unutulamıyor...

    By Anonymous Adsız, at 9:37 ÖS  

  • hoşgeldiniz sayın ayarsız. dükkân epeydir boştu.unutsak daha mı iyi olurdu? bilmem ki?

    By Anonymous Adsız, at 10:44 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home


 
http://images.google.com.tr/images?q=tbn:5_wY6NgTRp5imM:lvb.net/media/lvb2005/20050112-hayek.jpg