Düşünce Tarlası

3 Kasım 2008 Pazartesi

Türkiye’de Liberaller Neden “Yok”?



Türkiye’de Liberalizm Talep Darlığı Üzerine Siyasî Bir Eleştiri

Türkiye’de ciddi bir entelektüel ağırlık taşımlarına, otoriter, kolektivist düşünce biçimlerine karşı içerikli eleştiriler getirmelerine rağmen liberal entelektüellerin toplumda sahiplenilmemesi bilhassa Marksistlerce bir tür kara zafer gibi algılanmakta.

Acaba liberalizme yönelik dar talebin sebebi nedir? Liberal ilkeler toplumsal gerçeklikle mi bağdaşmamaktadır yoksa liberal okulun Türk yorumcularında bir okuma hatası mı vardır?

Birinci sebep sıkça telaffuz edilen sebeptir ki bu, liberalizme karşı son ve öldürücü darba olarak kabul edilmektedir. Geri kalmışlığın sabırsızlığından ve yüzeyselliğinden beslenen toptancı fikirlerin birinci sebebi benimsemeleri gayet normaldir. Oysa sonuçların sebepleri üzerinde düşünecek kadar sabırlı ve serinkanlı bir liberal için durum farklıdır, farklı olmalıdır.

Öyle görünmektedir ki Türk liberalleri içinde yaşadıkları toplumun gerçeklerinin sosyolojisini yapmak yerine edindikleri bir sosyolojiye göre gerçekleri yorumlamaktalar. Toplumsal talepleri ve gerilimleri objektiflik adına tepeden bakan bir tavırla gözlemledikleri için “ne gördüklerini” tam olarak algılayamamaktalar.

Meselâ Kürt sorununda sürekli tırmanan Türk milliyetçiliği tehlikesinden bahsederlerken Türk adlı heterojen toplumun mensubiyet, aidiyet duygularının tarihî ve toplumsal tezahürlerini incelemeyi gereksiz bulmakta ve konjonktürel tepkisellikleri esas kabul etmektedirler. Bunu yaparlarken edinilmiş/ yorumlanmamış sosyolojik bilgileri şablon olarak kullanmaktalar.

Buna mukabil Kürt etnik siyasetinin ve şiddetinin aidiyet ve mensubiyet duygularının dayanakları ve tezahürlerini aynı şablonlarla incelemeye gerek duymamaktadırlar.

Bunun sebebi de sanırım, azınlığın haklarına karşı hayranlık duyulası hassasiyetlerinin, gerçekleri okurken maalesef bir noktada gözlerini körleştirmesi.

Elbette çoğunluk azınlık üzerinde kayıtsız şartsız hâkim değildir ve olmamalıdır ama Mises’in deyimiyle “Çoğunluğun isteğine göre devletin barışçı ayarlanması” anlamındaki bir demokraside çoğunluğu yok sayarak azınlık haklarını korumak açıkça çelişkidir. Bu açıdan Anayasa’dan “Türklük vurgusunun kaldırılması” gibi öneriler, azınlık adına çoğunluğu ezmek anlamına gelir. Anayasa’da Türklük vurgusu Anayasa’nın Türk olmayı emretmesi anlamına gelmez. Eğer böyle bir hüküm varsa kaldırılır ama bu devleti oluşturan çoğunluğun, devletin belirleyici grubu olduğunun telaffuz edilmemesini gerektirmez.

Bu felsefi alt yapının bir sonucu olarak liberaller azınlık kimliklerini telaffuzunu “hak” kabul ederken çoğunluktan, azınlık lehinde bu hakkından vazgeçmesini istediklerinde kendi toplumlarına yabancılaşmaktadırlar.

Asla değiştirilemeyecek ve ortadan kaldırılamayacak olan millet ve millete mensubiyet/ aidiyet duygusunu tabiata aykırı veya bir hastalık gibi kabul ettiklerinden kendi toplumlarında birer “vatansız” gibi kabul edilmekteler.

Elbette her millet dünyalı olmalı ve müreffeh yaşamalıdır. Ama bu “millet” olgusunu yok etmekle sağlanamaz.
Millet, kendiliğinden doğmuş bir toplumsal kabul/ kimlik ise bunu yok saymak veya yok etmeye çalışmak insan tabiatına karşı savaş açmaktır.

Halkın arasına karıştıktan sonra sosyoloji kitapların çöpe attığın söyleyen genç bir milletvekilimiz ülkemizde entelektüel seçkinciliğin körlüğünü çok çarpıcı biçimde ortaya koymuştu.

Liberallere düşen, artık hangi toplumun entellektüelleri olduklarını daha mütevazı şekilde araştırmaları ve liberal ilkeleri, içinde yaşadıkları toplumun barışçı gerçeklerini göz önüne alarak savunmalarıdır.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


 
http://images.google.com.tr/images?q=tbn:5_wY6NgTRp5imM:lvb.net/media/lvb2005/20050112-hayek.jpg