Düşünce Tarlası

15 Ekim 2008 Çarşamba

Etnik Siyasetin Tarihsici Zaafı




Etnik siyaset görüldüğü kadarıyla hep bir şiddet odağından destek almakta.

Etnik siyaset, İrlanda, İspanya vs de etnik şiddeti, bir “hak müadfaası” olarak meşrulaştırmaya çalıştı. Keza Türkiye örneğinde de , etnik şiddeti, meşru devlet güçlerinin karşısında meşru bir alternatif ordu gibi göstermek etnik siyasetçilerin başlıca gayreti.

Şiddeti meşrulaştırma gayretinin en büyük desteği ise tarihtir. Tarih hem, etnik gruplara ihtiyaç duydukları bir “derinlik” ve anlam verir hem de gösterdikleri şiddet için sürekli haklılaştırma malzemesi sunar. Şiddeti benimseyen etnik gruplarda tarih bir zulüm ve hak ihlalleri manzumesidir, bir ezilmişlik destanıdır.

Tarih etnik şiddetin gelgeç bir hırçınlıktan ziyade kalıcı ve haklı bir eylem olduğu kanaatini yaratmaya çalışır.

Etnik grupların nispeten kapalı yapıları yüzünden etkilendikleri sosyo ekonomik kuram genellikle Marksizmdir. Dolayısıyla Marksizmin tarihsel materyalizmi, tarihsiciliği etnik şiddet için kuvvetli bir destek verir.

Tarihsici anlayışa göre tarih kaderdir aynı zamanda…

Marksist tarih tezi ile etnik gruplar, tarihsel ezilmişliklerinden kurtulmak için tarihin fasit dairesini silahlarıyla kırabileceklerini düşünürler. Yanlış bir bilinçlenmeyle lekeli o ezilmişlik ve zulüm geçmişlerini gerekirse kan dökerek değiştirecek ve kendi tarihlerini yazacaklardır. Etnik şiddetin yayınlarında sürekli çarpıcı,”bilinmeyen”, korkunç, iğrenç baskıların bulunması bu nefret ateşinin kavıdır. Mesaj: “Geçmişte başımıza gelenler gelecekte de gelsin istemiyorsanız, savaşın!”dır.

Tarihin kader kabul edilmesi, tarihin insan üzerinde âmir bir güç olduğu kabulüne dayanır.

Bu bakış gerek etnik grubun gerekse etnik grubun içinde yaşadığı çoğunluğun zihnî, sanatsal, coğrafî değişimlerine karşı kördür. Bu, intikam psikolojisinin kanlı gözleriyle bakmaktır dünyaya.

Bu bakış, Türkiye’nin dört biryanında iş bulan, iş kuran, yerleşen, yıllarca kapalı bir toplumun parçası olduktan sonra piyasayla tanışan insanların yaşadığı köklü değişimleri ısrarla görmemektedir. Tarihsicilik “kin” zehirli sarmaşığını besleyen en münbit topraktır. Tarihsicilik, etnik grubun mensuplarını aslında hiç değişmediklerine, asla değişmeyeceklerine inandırmaya çalışır.

Tarih, eleştirilemez bir kutsal değildir! Tarihin gerçekleşmiş olması onu eleştirel okumamıza engel değildir. Tarih bir “kader belirleyici” değildir.

Tarihî aktörlerin torunlarının değişebileceğini inkâr ederek tarihe müracaat etmek,ona tapınmak demektir. Etnik şiddeti tarihsel, kaçınılmaz bir sonuç gibi gösterenlerle tam da bu yüzden sürdürülebilir bir müzakere sağlamak imkânsızdır.

Tarih bir kin dinamosu olarak kullanılırsa, dedelerimizin hiç bitmemiş hesaplaşmalarını sürdürmek yüzünden insanlığın kendini yok etmesi mukadderdir. Bunun karşıtı “yok saymamak” değildir ama geçmişte yaşamamaktır. Geçmişi sürekli ısıtmak, geçmişle bugünü mukayese etmemek gerçeklere gözlerimizi kapatmaktır ki bu tavır hiçbir ahlâkî gerekçe ile açıklanamaz.

Ülkemizin batısında kendi bildiklerince yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızı geçmişin korkularıyla gütmeye çalışmak her şeyden önce ahlâkî değildir. Çünkü kini, öfkeyi, onların tercihleri üzerinde ipotek olarak kullanmak demektir. Kine dayalı bir “siyaset” kurmağa çalıştığınızda kindar cevaplarla karşılaşmanız kaçınılmazdır.

Tarihi şaşmaz bir yol gösterici saymak, yolu bulmak sorumluluğundan kaçmak demektir. Kararı daima insan verir, tarih değil! Karar verebilmek, kaçınılmazlara esir olmamak demektir. Ama karar vermek sorumluluğunu tarihe yıkmak kaçınılmazlık fasit dairesinde hapsolmak demektir.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home


 
http://images.google.com.tr/images?q=tbn:5_wY6NgTRp5imM:lvb.net/media/lvb2005/20050112-hayek.jpg